Anasayfa     Günün Haberleri     Urfapress Tv     Yazarlar     Foto Galeri     Künye     İletişim  

  28 Mart 2024

   URFA'DA ORTAK DENETİM   URFA'DA ORTAK DENETİM   URFA'DA ERKEN BAYRAMLAŞMA   URFA'DA ERKEN BAYRAMLAŞMA   Z KUŞAĞI..!!!   MÜNİR ULUDAĞ VEDA ETTİ   MÜNİR ULUDAĞ VEDA ETTİ   CANPOLAT KIRSALA DEVAM DEDİ   CAMPOLAT Kırsalı İhmal Etmiyor   Vali AYHAN'a Teşekküre Gitttiler   Vali AYHAN'a Teşekküre Gitttiler   URFA BİR KONAK DAHA KAZANDI  



Site İçi Arama

Röportaj

AKTÜRK-DEMİR RÖPORTAJI

 Tarihi gerçekleri gün yüzüne çıkartacağız.RÖPORTAJ: MÜSLÜM AKTÜRK

Anket

URFASPOR KÜME DÜŞER Mİ?
EVET
HAYIR
FİKRİM YOK

Günün Manşetleri

Günün Fotoğrafı

Önemli Linkler

Hava Durumu

NUMARALANAN SOKAKLARIM..!

 

NUMARALANAN SOKAKLARIM VE SİLİNEN HATIRALARIM



Bizler sokak çocuklarıydık!…Hayır..Kriminal anlamdaki “sokak çocukları”ndan söz etmiyorum.Yanlış anlaşılmasın.Hayatımızın önemli bir bölümü sokaktaydı çünkü!Bizim sokaklarımızda araba yoktu!


O sokaklarda araba görmeden geçirdiğimiz çok günler olmuştur..Sokaklarımızın arabaları faytonlar,at arabaları,eşekler,katırlar,atlar ve arada bir develerdi!..Beykapusundaki evimizin hemen köşesinde Cami ve Mahmutoğlu Kulesinin karşısındaki fırına odun tutuşturmada kullanılan meyan sapları develerle gelir fırının önüne yığılırdı.Develerin çökmesini ve kalkmasını seyir büyük bir keyifti biz çocuklar için…Kulenin tetirbesinde(çıkmaz sokak) gülle(bilye)oynardık…



Bizim tetirbe kara taş olduğundan pulları dikemez,Kule tetirbesinin yolunu tutardık…Bazen “kırret”,bazen”elboş” olurduk…Orada çelik çomak da zevkle oynanırdı.(Eski durumunu bilmeyenler Kule tetirbesi neresi diyebilirler.Şimdiki Kent Müzesinin giriş kapısıyla Kulenin ana kapısı arasındaki mesafe çıkmaz bir sokaktı o zamanlar.On adımlık bir mesafe ama 4-5 yaşındaki çocuklar için çok geniş bir çıkmazdı.) Ama orada da genellikle yetişkinler

pul yerine parasına oynadıklarından kovalandığımız çok olmuştur…

Çember çevirir uçurtma uçurur,elektrik teline takılan uçurtmamızdan gözyaşlarıyla vedalaşırdık…En eğlenceli oyunlarımızdan biri “arpa çarpa”ydı!..Canımız yanar ama keyfinden de vazgeçemezdik!..Urfalıydık nasıl olsa…mayamız “acı” idi bizim!Kısacası sokaklar bizim…biz sokaklarındık!...

O sokaklar hayal ve gerçeğimizin harmanlandığı bir dünyaydı…Kabaltılarda “tarzan”dık çokça…”a aa aaaaa”ların yankısında Jane’i kurtarmaya giden Tarzan olurdum…Hacı Ebuzerlerin eşeğini alıp evin ekmeklik unu için buğday çuvalını Arap Meydanından daha ilerideki değirmene götürmek en keyifli işlerden biriydi benim için…


Babamın fötrünü aşırıp kovboy şapkası niyetine başıma,”Ne alırsan 1 lira”cıdan bayram harçlığımla aldığım kılıflı kamayı kemerime ve pata tabancamı da belime sokup binbir zahmetle gittiğim değirmenden “dönüşüm muhteşem olurdu!” Eşeğin üzerinde Sanço Pancha değil,en afilisinden Jhon Wayne karekterlerinden biri olurdum…Arizona çöllerinde değil Urfa’nın dar sokaklarındaydım ama o çocuk dünyamın hayal aleminde altımdaki eşek değme attan daha rahvandı…En sıradan oyunumuz “yakan top”tu…Cami
avlusunda top oynar,deleme(topaç) çevirirdik…Hele saklambaç için cami avluları bulunmaz nimetti.Çünkü dar ve yüksek duvarlı sokaklarımız saklambaca pek elverişli değildi…


Hele tabutun içine saklandın mı her babayiğit kontrole cesaret edemez,sen de kolay kolay bulunmazdın!

Bir de yağmursuz günlerin şenliği vardı o sokaklarda…Büyüklerin yağmur duasına çıktığı günlerde biz çocukların “çömçe gelin”le “Allahtan rahmet istemesi” sanırım yüce Allah katında da daha makbuldü…İple bağlanarak haç şekline getirilmiş bir tahta veya çubuk parçasına evdeki eski bebek elbiseleri giydirilir,becerikli ablaların marifetiyle bir kız çocuğuna benzetilir ve onlarca çocuk kapı kapı dolaşarak “Allahtan rahmet” dilerdik:

Çömçe gelin ne ister

Allahtan rahmet ister

Bir koyun kurban ister

Ver Allahım ver

Bir yağmurdan bir sel..

Çaldığımız kapıları açanlar önce bir tas suyu çömçe gelinimizin başından boca ederek yağmur arzusunu

sembolize ettikten sonra yanımızda taşıdığımız torbaya bir kase kadar buğday doldururdu…Aslında bu gelenek adını yapma bebeğin başına bir çömçe ile su dökülmesinden almıştı.Tabi her evde çömçe bulunmadığından onun yerini tas veya bardak da alabiliyordu.Bazı kaynaklar bebeğin tahta bir çömçe(çomça)dan yapıldığından bu adı aldığını söylüyor…


Bu ritüel onlarca kapıda tekrar edildikten sonra toplanan buğdaylar Balıklı Göl’deki balıklara yem olarak serpilirdi…Çok sonraları Çömçe Gelin geleneğinin Balkanlardan Orta Asya’ya uzanan bir coğrafyada farklı arzu ve nüanslarla yaşatılan bir gelenek olduğunu öğrendim…Mesela Kayseri yöresinde sonbaharda koyunların kuzulama döneminde bol kuzu dileme amacıyla yaşatılıyor.


Aynı gelenek Kaşkay Türklerinde "köse gelin", Hazara Türklerinde "kepçe gelin"”çömçö gelin”, Harezm'de "su hatın", Hazar Türklerinde "çomço gelin”adıyla yaşatılmaktadır... Bunun yalnızca Türklere ait bir gelenek olduğu düşünülebilir. Halbuki benzeri gelenek güneydoğu avrupa'da çeşitli halkların uyguladığı yağmur yağdırma usullerinde de kendini göstermektedir...Aynı şekilde tekerlemeler de yörelere göre değişiyor haliyle…

çömçeli gelin çöm ister

Bir kaşıcık yağ ister

Yağ verenin oğlu olsun

Bulgur verenin kızı olsun

Ver Allahım ver

Sulu sulu yağmur

Başım yağmur ister

Ayağım çamur ister….

Sonra,orta okul ve lise yıllarımızda caddeler de yer almaya başladı hayatımızda…Daha önce anne babalarımızla arşınladığımız caddeler mekanımız olmaya başladı…O mekanlar önce isimleriyle girerlerdi hayatımıza…Başta Balıklıgöl olmak üzere,Akarbaşı,Haşimiye,Karameydan,Sarayönü,Asfalt Caddesi…

Her sokağın da bir adı vardı…Ne yazık ki çoğunu unuttum…En önemlisi de bir çok sokak o sokağın en tanınmış kişi veya ailesinin adıyla anılırdı!Resmi ad değildi;ama mahalle ve yöre halkı o adla anardı o sokağı…Vesle Hatçesinin tetirbesi hemen bizim tetirbenin karşısında nur içinde yatsınlar nenelerimin arkadaşı VESİLE HATİCESİ’nin oturduğu çıkmazın adıydı…Vesile,Hatice Teyzenin annesinin adıydı…Bizim

tetirbe ,evimizden sonra çıkmazın sonuna varmadan sağa sonra da sola devam eden ikinci bir çıkmazla devam ederdi.(Gözünüzün önüne ters çevrilmiş bir küçük “h” harfini getirin”.)İnce ve uzun olduğundan adı İNCECİK’ti…

Yani her sokağın,her çıkmazın,her meydanın,her caddenin kendine has bir kişiliği,bir ruhu,bir karakteri vardı ki bu o sokağın adına yansırdı…Urfanın asfaltla tanıştığı ilk cadde olan yüz elli metrelik Urfa Lisesi ve Atlas Sinemasının olduğu cadde “ASFALT CADDESİ” idi…Resmi adının Vatan Caddesi olduğunu çok sonraları öğrendim!Ancak orası bizim için “Asfalt Caddesi”ydi…


Yol tariflerinde bile o sokağa damgasını vurmuş ailelerin evleri mihenk kabul edilirdi.”Nahyaların evinden sonra sola bükül,aha üçüncü ev!”gibi!..

O sokaklar Urfalının hayatıydı…Evin erkeği işine kârına gittiğinden sokaklar çocuklara ve kadınlara kalırdı…Hemen tüm dünyası yüksek duvarlarla çevrili Urfalı kadının en büyük sosyal aktivitesi komşu ziyaretleri;imeceyle şire zamanı şire,isot zamanı isot ,salça zamanı salça çıkarmada kurulan sohbet,muhabbet…Hele ekmek yaparken mutlaka

komşudan yardım alınırdı…İşte Urfa sokakları Urfalı kadının güven içinde adımladığı bir özgürlük (!) labirentiydi…

“İki metrede eninde

Sekiz metrede biten sokaklar gördün mü hiç?

Sokaklar boyunca duvarlar

Duvarlar ardındaki mahpus kadınların ızdırabını duydun mu hiç Anzelha!...”

Diyor ya şair,aldırmayın…O duvarlar ardındaki Urfalı kadının “sultanlığı”sorgulanamaz bile…Evin reisi sözde erkektir ama gerçek Urfalı ailede evi çekip çeviren erkeğin tüm velvelesine rağmen son sözü söyleyen kadındır…Bakmayın son yıllarda kadını ikinci sınıf insan bile saymayan hayvan yerine koyan hayvanlara…Onlar gerçek Urfalı değildir…Urfa’ya Urfa’nın dokusuna uymayan adeta kanserleşmiş bir sosyal dokunun ürünleridir…

Ve işte o kadim şehrin… insanı adeta bambaşka bir dünyaya,bir masal alemine,uhrevi bir rüyaya sürükleyen,ayak seslerinde geçmişin şiirinin yankılandığı sokakları, hatıralarımızın hafızası,bizim gibi gurbet kuşlarının gözlerinin buğusudur…Eğer o

sokakları isimlerinden soyarsanız çırılçıplak kalırlar …Nasıl ki mahpustaki hükümlüyü çırılçıplak soyarak kişiliğini ayaklar altına alıyorlarsa,sizler de sokakları da isimsizleştirip birer numarayla kişiliklerinden,karekterlerinden,ruhundan arındırıp yokluğa mahkum ediyorsunuz aslında…Meneviş Sokak’taki şiirselliği,romantizmi 3675.sokakta bulabilir misiniz mesela?Veya Molla Ali sokağın ağırlığı hangi sayıyla ifade edilir.Kubbelimescit Sokağı mı sizi çocukluğunuza sürükler 4175.sokak mı?Sumeydanı Sokağı’yla,Yorgancı Sokak’la depreşen hatıralarınızı hangi rakamlarla yaşarsınız?…Haciban Sokak’ın,Güllü Sokak’ın samimiyetini numaralayabilir misiniz?...

Sokaklar bizim “Hatıralarımızın hafızasıdır”;hafızamızı silmeyin!Yapmayın,etmeyin beyler…Bizi sokaklarımızdan süpürmeyin!

Ekleme Tarihi: 26 Mart 2018 08:25

Yazarın Diğer Yazıları İçin

Yorum Ekle

Yazdır

Flash Haber

URFA BİR KONAK DAHA KAZANDI

 Taşı toprağı altın değil tarih olan kadim şehir Şanlıurfa'da, uzun yıllardır atıl durumda olan ve kente çirkin bir görüntü veren Hacı Kamil Konağı restore edilerek turizme kazandırıldı.

Köşe Yazarları

Ali ÇİZMECİOĞLU

 

İmam Hüseyin SAVAŞ

 

Op.Dr.Yusuf Vehbi OCAK

 

Mustafa ARISÜT

 

Osman Ataman BİNER

 

Hüseyin GÜZEL

 

Ayten DOĞAN

 

Metin ŞENAY

 

Mehmet CANBEYLİ

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

Anasayfa     Günün Haberleri     Sitene Ekle     Urfapress Tv     Yazarlar     Foto Galeri     Künye     İletişim  

  28 Mart 2024