Anasayfa     Günün Haberleri     Urfapress Tv     Yazarlar     Foto Galeri     Künye     İletişim  

  20 Nisan 2024

   URFA'DA ORTAK DENETİM   URFA'DA ORTAK DENETİM   URFA'DA ERKEN BAYRAMLAŞMA   URFA'DA ERKEN BAYRAMLAŞMA   Z KUŞAĞI..!!!   MÜNİR ULUDAĞ VEDA ETTİ   MÜNİR ULUDAĞ VEDA ETTİ   CANPOLAT KIRSALA DEVAM DEDİ   CAMPOLAT Kırsalı İhmal Etmiyor   Vali AYHAN'a Teşekküre Gitttiler   Vali AYHAN'a Teşekküre Gitttiler   URFA BİR KONAK DAHA KAZANDI  



Site İçi Arama

Röportaj

AKTÜRK-DEMİR RÖPORTAJI

 Tarihi gerçekleri gün yüzüne çıkartacağız.RÖPORTAJ: MÜSLÜM AKTÜRK

Anket

URFASPOR KÜME DÜŞER Mİ?
EVET
HAYIR
FİKRİM YOK

Günün Manşetleri

Günün Fotoğrafı

Önemli Linkler

Hava Durumu

Neden, “Bereketli Hilal” ? 1

 

“Bereketli Hilal”; Türkiye’nin Güneydoğusundan başlayan, güneyde Ürdün, Suriye ve Irak’ı da kapsayan, doğuda İran’ın Zagros Dağları’na kadar uzanan, aşağıya doğru yarımay şeklinde yayılmış dağlık bölgesi ile bunun altında kalan yere verilen isimdir.
Bereketli Hilal, kışları yağmurlu, yazları kurak geçen
Akdeniz ikliminin egemen olduğu,
Hilal biçiminde, oldukça Bitek bir alandan oluşur.
Bereketli Hilal; Eski Ahit'in Tekvin bölümünde ağırlıklı yeri olan bölgeyle örtüşür; Eski Yunan ve Roma uygarlıklarına kaynaklık eden;
Babil, Asur, Fenike gibi ülkeleri de içine alır.
Bilinen en eski kültürün “Bereketli Hilal”'de doğduğu yolundaki,
Bu eski inanç;
1948'den bu yana radyo karbon araştırmalarıyla da doğrulanmıştır.
Bugün, en geç MÖ. 9000 dolaylarında bölgenin yerleşik Tarıma ve Köy yaşamına geçtiği, hemen ardından da Sulu (cıvık) tarımın başladığı bilinmektedir

Cevabını aradığımız soru:
Yerleşik Tarım ve Köy yaşamı neden buradan başlamıştır?
Bunun cevabını; İbn-i Haldun’a ait bir sözden hareketle arayacağız.

“Coğrafya Kaderdir”;1332 yılında Tunus’ta dünyaya gelen ve
1406 yılında Kahire’de vefat eden, İbn-i Haldun’un yüzyıllarca önce söylediği sözdür.
İbn-i Haldun;
Modern tarih yazım biliminin,
Sosyolojinin ve iktisattın öncülerinden kabul edilen,
14. Yüzyıl düşünürü,
Devlet adamı ve Tarihçisidir.
İbn-i Haldun;
İklimlerin,
Millet asabiyelerinin,
Umran'ın (Cemil Meriç, umran'ı, "geniş manasıyla medeniyet,
Yani: bir kavmin yaptıklarının ve yarattıklarının bütünü, içtimai ve dinî düzen, âdetler ve inançlar" olarak tanımlamaktadır.),
Su kaynaklarının,
Sıcaklığın verdiği rehavet ile soğukluğun getirdiği zoraki dinamizmin
Bir ülkenin ve milletin kaderini nasıl belirlediğini anlatan bilimsel bir tezdir.
Bu Son derece başarılı bir tespittir.
Çok derin anlamı var bu sözün.
“Coğrafya kaderdir” sözünün sahibi İbn-i Haldun,
1300’lü yıllarda yaşadığı toprakların da iyi bir gözlemcisi olarak Coğrafyanın, Milletlerin kaderini belirleyen en önemli unsurlar arasında yer aldığını göstermeye çalışmıştır.
Madem insanlar aynı,
Neden dünyada farklı gelişmişlik seviyeleri vardır?
Neden bazı ülkeler
Ressamlar, Şairler, Bilim Adamları çıkarırken
Diğerleri daha az oranda kalkınmakta veya
O ülkelerin insanları neden gelişmiş ülkelere göç etme gereği duymaktadır?
Piramitleri neden başkası değil de Mısırlılar yapmıştır?
Soruların cevabını Haldun,
“Farklılığın temelinde Coğrafya ve Coğrafyanın getirdiği çeşitlilik vardır” diyerek kısmen vermiştir.
İbn Haldun, ünlü “Mukaddime” adlı dev yapıtında yerküreyi güneyden kuzeye doğru, paralel olarak yedi iklim bölgesine ayırıyor.
Dağlılar sert, mert ve az konuşan insanlardır.
Sahillerde yaşayanlar yayvan ve nemli vücutlu olurlar.
Aşın iklimler toplumun refahına elverişli değildir.
Bundan ötürü medeniyetler mutedil iklimlerde kurulmuştur.
Bu medeniyetler daha istikrarlı ve çevreye intibaklıdırlar.
Haldun, dinî gelişim ve yayılma sürecini de ekolojiyle (çevre bilimi) bağlantılı olarak ele alması oldukça ilginç bir yaklaşımdır.
Bu tür bir açıklama tarzı,
Zaman zaman zihinlerde beliren
“Neden hep Peygamberler Ortadoğu bölgesinde ortaya çıkmışlardır?”
Sorusuna bir cevap vermektedir.
Dünyada hemen hemen her ülkede;
Daha muhafazakâr,
Anti-demokratik ve Az gelişmiş İnsan toplulukları
Ülkelerin denizden uzak İç-Karasal bölümlerinde bulunur.
Daha Demokratik ve Gelişmiş insan toplulukları;
Akarsu kenarları ve
Deniz kıyılarında yaşar.
Bunun herhalde en güzel örneği Türkiye ve ABD'dir.
Ülkemizde; Seçimlerde “Partiler arasındaki Oy Dağılımı” nda bunun etkisi açıkça görülmektedir.
Tarihte insanoğlunun gelişimine etki etmiş,
İlkleri yapmış veya günümüzde en gelişmiş,
Modern toplumların yasadığı ülkelerin karasal yapısına bakarsak; Bunların hemen hepsinin denizle önemli ölçüde iç içe,
Halkının tamamı kıyı kesiminde veya
Su kaynaklarının etrafında yaşayan ülkeler olduğunu görürüz.
Bundan yaklaşık 12 bin 500 yıl önce
Buzul Çağı’nın sona ermesiyle
Dünya daha yaşanılır bir yer halini almıştı ve
Besin kaynakları için sürekli göç eden topluluklar,
İnsanlar genel olarak gruplar halinde dolaşmış ve
Kendilerine yiyecek aramışlardır.
“Avcılık ve Toplayıcılık” ,
En önemli yiyecek arama yöntemleri arasında yer almıştır.
Toplayıcılık, Avcılığa oranla daha fazla yiyecek ve
Daha fazla kalori üretilebilecek,
Daha güvenli ve hayvanların göçleri sebebiyle
Sık yer değiştirmelere tabi olmayan bir yiyecek üretim sistemiydi.
Ancak toplayıcılık da insanın beslenmesi için yeterli bir üretim değildi.
Aniden bir küresel soğuma ve kuraklaşma tehlikesi ile
Karşı karşıya kalan dünyada,
Toplayıcılık için yeterli bitki ve
Avcılık için de yeterli hayvan kalmamıştı.
O zamanın koşullarında değerlendirdiğimizde,
Avcılık çok fazla sabır gerektiren,
Tehlikeli ve her zaman başarıya ulaşamayan,
Hatta bazen ölümle sonuçlanan zahmetli bir iştir.
Bu sebeple insan, çözüm üretmek zorunda kalmıştı.
Neticede de ihtiyaçlardan tarım doğmuştu.
Tarımın gelişmesi belki de insanlık tarihindeki en önemli değişimlerden biri olmuştur.
Neolitik Devrim ya da Tarım Devrimi
İnsan topluluklarının ilk kez tarım yapmasıyla gerçekleşen ve bu Toplumların Sosyo-Ekonomik yapılarında devrimsel dönüşümler yaratan süreçtir.
Bu süreç, insan topluluklarının avcılık ve toplayıcılıktan tarıma ve bir daha bırakmamak üzere yerleşik düzene geçişlerini temsil etmektedir.
Bu geçiş, kabaca 2,5 milyon yıllık insanlık tarihinde çok önemli bir dönüm noktasına işaret etmektedir.
“Avcılık-Toplayıcılık” tan tarıma geçişinin oldukça isteksizce,
Daha doğrusu zorunluluklardan dolayı olduğunu söylemek mümkündür.
Her şeyden önce tarım, avcılık ve toplayıcılığa göre çok daha fazla emek harcayarak gerçekleştirilen bir üretim tarzıdır.
Bununla birlikte bu toplulukların, ağırlıklı olarak Ceylan etine ve başta tahıllar olmak üzere tarımsal ürünlere yöneldikleri açıktır.
Şanlıurfa da Ceylanların yakın zamana kadar olması uzun yıllar avlanmaya rağmen yaşamlarını sürdürebildiklerini göstermektedir.
Ateşli silahlar ve aşırı avlanma onların sonunu getirmiştir.
İnsanlık, bu kadar bir süre sürdürdüğü “Avcılık Toplayıcılık” düzeninden, ihtiyaçlarını karşılamak için yaşadığı çevreyi aktif olarak değiştiren bir türe dönüşmüştür
Bu konu da en şanslı insanlar ise,
Orta Doğu olarak bildiğimiz coğrafya da, yani Lübnan, Suriye, Irak, Türkiye’nin Güneydoğu’su ve Mezopotamya’yı kapsayan ve ekvatora doğru başkan bir hilal şeklinde olduğu için “Bereketli Hilal” olarak bilinen coğrafyada yaşayan insanlardı.
Bu coğrafya, buğday ve çavdar gibi en besleyici tahılların ve at, deve, inek, keçi, koyun gibi büyük memeli hayvanların ana vatanıydı.
Bütün bunlar sayesinde artık bu bölgenin insanları bir vites büyütecek duruma gelebilmişlerdi.
Tarımla birlikte hayvanları evcilleştirebilmiş ve üremelerini kontrol edebilmişlerdi.
O nedenle av hayvanlarının peşinden diyar diyar gezmek zorunda değillerdi;
Kendi yiyeceklerini kendileri yetiştiriyor;
İnek, keçi, koyun gibi hayvanlardan et ve süt sayesinde protein alabiliyorlardı.
Bu hayvanların yünlerinden elde ettikleri giyecekler sayesinde zorlu kış şartlarıyla başa çıkabiliyorlardı.
At, öküz gibi hayvanların kas gücü sayesinde topraklarını işleyebiliyor ve sanayi devrimi öncesi teknolojinin ulaştığı en yukarı noktalardan birine ulaşabiliyorlardı.
Bu sayede artık klasik iktisat akımının sürekli önemini vurguladığı uzmanlaşmanın önü açılmıştı.
Artık daha fazla boş zaman, daha fazla yiyecek sahibi olan köyler, kendilerini hem daha rahat savunabiliyor hem de değişik yeteneklere sahip birçok bireye ev sahipliği yapabiliyorlardı.
Bu da yaratıcılıkları sayesinde öne çıkan insanlara zemin hazırlamıştı.
Örneğin,
Bu devirde ateşi kullanarak kireç taşından badana malzemesi,
Bazı taş ve metal aletleri ve tahılları saklamak için ambarlar icat edildi.
İnsanlık tarihini değiştiren Astronomi, Matematik gibi bilimlerin temeli gene bu coğrafyada yazının icadından da faydalanarak ortaya çıkmıştır.
Bu, uzmanlaşmanın belki de ilk örneğiydi.
Dünya’nın geri kalanında insanlar çok daha zorlu şartlar altında
Yaşarken elbette uzmanlaşmaya gitmelerini beklemek gerçekçi değildir.
Bu yüzden bu coğrafyanın nimetlerinin yarattığı iktisadi refah, kaynak dağılımını daha iyi hale getirmiş ve insanlar,
İlgi alanları çerçevesinde uzmanlaşmaya giderek hayatın akışını değiştirebilmişlerdir.
Tıpkı İbn Haldun’un dediği gibi ;
En bol çeşidin olduğu yerde yerleşik hayata geçmiş ve
Medeniyet gelişimleri o bölgelerde daha hızlı olmuştur.

Devam edecek..

Saygılarımla.

Ekleme Tarihi: 27 Ocak 2015 08:59

Yazarın Diğer Yazıları İçin

Yorum Ekle

Yazdır

Flash Haber

URFA BİR KONAK DAHA KAZANDI

 Taşı toprağı altın değil tarih olan kadim şehir Şanlıurfa'da, uzun yıllardır atıl durumda olan ve kente çirkin bir görüntü veren Hacı Kamil Konağı restore edilerek turizme kazandırıldı.

Köşe Yazarları

Ali ÇİZMECİOĞLU

 

İmam Hüseyin SAVAŞ

 

Op.Dr.Yusuf Vehbi OCAK

 

Mustafa ARISÜT

 

Osman Ataman BİNER

 

Hüseyin GÜZEL

 

Ayten DOĞAN

 

Metin ŞENAY

 

Mehmet CANBEYLİ

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

DENEME

 

Anasayfa     Günün Haberleri     Sitene Ekle     Urfapress Tv     Yazarlar     Foto Galeri     Künye     İletişim  

  20 Nisan 2024