21 Şubat 2019 09:23

ENFLASYONLA MÜCADELE -2-

ENFLASYONLA MÜCADELE -2-

-Geçen haftadan devam-

Bir önceki yazımızda enflasyon kavramına yüzeysel olarak değinmiş, yaşanan yüksek enflasyon nedeniyle sabit gelirli, düşük ücretli ve yoksul vatandaşlarımızın menfi şekilde etkilendiğini belirtmiştik.

Önemle belirtmek gerekir ki gelişme ve kalkınmamızı engelleyen, ulusal ve sosyal hayatımız üzerinde olumsuz etkiler yapan enflasyon canavarı ile etkin şekilde mücadele edilmesi gerekir. Gittikçe yükseliş gösteren enflasyon rakamları karşısında ülke yöneticileri duyarsız kalamaz. Savunma adına enflasyona mazeretler de aranamaz. Bilinmelidir ki hükümetler ağlama duvarı değildir. Masa başında “tedbirler paketi” adı altında paket üstüne paket açıklanması da hem yetersizdir hem de inandırıcı değildir. Bu tür göstermelik uygulamalar, geçici pansumanlar sadece günü kurtarmaya yönelik olur ki asla kalıcı çözüm yolu sayılamaz.

Enflasyonla mücadele edebilmek mümkünmüdür? Bize göre evet mümkündür. Yeter ki ülke gerçeklerini bilelim. Zaman zaman hatta süreklilik gösteren fiyat artışlarına seyirci kalmadan arz talep dengesi gereği ekonomi kurallarını işleterek zamanında müdahale etmek gerek. Zaten iktidarın görevi enflasyon olgusunu ciddiye almak ekonomiyi çökerten faktörleri ortadan kaldırmaktır.

Enflasyonla mücadelede kısa vadede; kamuda, özel sektörde hatta fert düzeyinde yapılacak harcamalarda tasarrufa yönelinmesi, vergi sisteminin rasyonelize edilmesi, para politikaları, sağlıklı denk bütçe ile ödemeler dengesindeki açıkların kapatılması gibi tedbirlerin alınmasıdır. Uzun vadeye dayalı önlemler olarak da; istikrarlı gerçekçi ekonomik politikaların üretilmesi ve uygulamaya konulmasıdır.

Enflasyonla mücadelede güdülecek temel ilke arz-talep arasında denge kurmaktır. Günümüzde en kolay yol olarak başvurulan “para, iktisat, maliye ve faiz politikalarıyla toplam talebi kısmak, enflasyonla mücadelede akla gelen ilk konvensiyonel vasıtalar” olmuştur. Kapitalist teorisyenlerce izlenmesi tavsiye edilen yüksek faiz politikası, talebi bir ölçüde kısarken üretim artışını engellemektedir. Hele faiz politikasının uzun süreli bir hale sokulması durumunda görülecek zarar, faydadan daha fazla olacaktır.

Arz-talep arasında denge sağlamak için tercih; toplam talebi azaltmak yerine toplam arzı toplam talep seviyesine yükseltmek olmalıdır. Genel olarak ekonomide değişmez kural budur. Bu denge kurulmadığı sürece enflasyon süreklilik arz edecektir.

Geçmiş yıllarda enflasyonun ülkemizde meydana getirdiği tahribatı gördük. Şayet gerekli önlemler acilen alınmadığı zaman aynı tahribat yeniden yaşanacak buna bağlı olarak da sosyal güven ve değer yargıları kaybolacak toplum dejenerasyona uğrayacaktır. Zengin daha zengin, fakir daha fakir olurken gelir dağılımındaki bozukluk rüşvet, iltimas, yolsuzluk, hırsızlık gibi gayri ahlaki hastalıklar yaygınlaşacaktır. Dayanışma ve yardımlaşmanın yerini zulüm ve sömürü alacaktır.

Sonuç olarak üretime ağırlık verilmeli, akılcı, rasyonel bir ekonomik alt yapı oluşturulmalıdır. Bunun için de nitelikli insan faktörüne ihtiyaç vardır. Bu bakımdan ülke ekonomisinin yönetiminin bilgili yetenekli ve deneyimli kişilere bırakılması enflasyon probleminin çözümünde atılacak ilk adım olmalıdır.

Bunun yanı sıra belirlenen hedeflerin gerçekleşmesi için ekonomide sorumlu yöneticilerin alacakları karaları hiçbir baskı altında olmadan çekinmeden alabilmeli ve uygulayabilmelidir. Hiçbir politik menfaat düşünmeden “önce milletim sonra partim” diyebilen şeffaf yönetimden yana ilkeli, dürüst bir iktidarın iş başında olması enflasyonla mücadelenin ön şartıdır.

Satırlarımızı noktalamadan önce şu önemli hususu da belirtmekte yarar vardır. Ekonomi basit sıradan bir konu değildir. Sokak sloganlarıyla da izah edilemez. Ekonomi bir ilim dalıdır. Hem de öylesine ciddi ve önemli bir ilim dalıdır ki “Toplumun ve bireylerin refahını maksimum düzeye yükseltme amacını güden bu amacı güderken de kıt kaynakların toplumsal refah açısından optimal dağılımını sağlamaya yönelik kuralları tesbite çalışan bir ilimdir.” Bu ilmin dışına çıkıp pansuman görevini gören geçici çözümlerle ne ekonomik istikrar ne de ekonomik kalkınma sağlanamaz.

Dikkat edilecek olursa yukarıda ekonomiyi tarifimizde “kıt kaynaklar” deyimi geçmektedir. Unutmayalım ki; yeryüzünde hiçbir mal hergün teneffüs ettiğimiz hava gibi bol ve bedava değildir. Şayet ihtiyaç duyulan kaynaklar kıt ve sınırlı olmasaydı bugün ne ekonomik sorunlar olacaktı ne de ekonomik sorunları çözmek için bir sistem arayışına gidilecekti.