Yaşar DURU Ve "ADI:TÜRKİYE"

25 Ağustos 2014 02:35

Üstad Yaşar DURU'nun kaleminden o köşe yazısı.. 

ADI: TÜRKİYE


Yolunuz Suriye’ye düştü mü hiç?

Halep’I, Hama’yı, Humus’u, Şam’ı ve Rakka’yı gördünüz mü hiç?

Ya da Suriye’nin Türkiye’ye komşu şehirlerinin, kasabalarının, köylerinin bozkır havasını soludunuz mu hiç?

Peki, ya Kamışlı’yı, ya Rasulayn’ı, Telabiyad’ı, Aynel Arab’ı.. ya Carablus’u, Münbiç’I ve Azez’I, bilir misiniz?

Bu şehirlerden herhangi birinin herhangi bir köyünden mezrasından şöyle bir geçtiniz mi?

Bu köylerde, kasabalarda ve şehirlerde yaşayan ve dilleri dilinize benzemeyen insanlara konuk oldunuz mu birgün?

Peki ya bu yerleşimlerde yaşayan insanların elinden bir tas su, bir tas ayran ya da kulpsuz fincanda sundukları acı kahvelerini içtiniz mi hiç?

Sınır boyunda Bağdat Demiryolu hattının güneyinde ki Suriye köylerin isimlerini bilenimiz var mı?

Mesela; İstanbul’un, Ankara’nın Urfa’nın ve Türkiye’nin diğer birkaç şehrinin isimlerinin aynı zamanda 20’nin üzerindeki köye verildiğini biliyor musunuz?

Cevabırın kocaman bir “hayırrr” ise; yazımızın bundan sonrasını okumasanız da olur.

Okusanız da pek anlayamazsınız bizi ve neler hissettiğimizi.

***

Bir kadından söz edeceğiz kısaca.

Nizip’te, Suriyeli Sığınmacıların misafir edildikleri kampta bir kadın.

Sağ elinde 99’luk tesbihi; Allah’ı zikrediyor içinden. Sadece, Enbiya Suresi’nin 87’inci ayetini okurken duyulabiliyor sesi.

“Lâ ilâhe illâ ente sübhaneke innî küntü minez-zâlimîn”.

“Ya Rabbi! Senden başka mabud yoktur. Seni noksanlıklardan tenzih ederim, ben şüphesiz zalimlerden oldum..” diyor mealen.

Nizip’te, Suriyeli Sığınmacıların misafir edildikleri kampta bir kadın.

Tahmin edebileceğiniz gibi ve yaygın tanımıyla Suriyeli sığınmacı bir kadın ve yanıbaşında hangi evladından olduğunu kendisinin bile hatırlamakta

güçlük çektiği 5-6 yaşlarındaki torunu; üç yıldır devam eden anlamsız savaşın günahsız kurbanlarından biri.

Nizip’te, Suriyeli Sığınmacıların misafir edildikleri kampta bir kadın.

Yaşını kendisi de bilmiyor belki. Yüzündeki çizgiler “seksenimi devirdim oğul” diyor adeta. Sormadık, soramadık ama, o bir eş… o bir ana.. o bir babaanne.. o bir anneanne..

Nizip’te, Suriyeli Sığınmacıların misafir edildikleri kampta bir kadın.

Komşu ülkede üç yılı aşkın bir süredir devam eden içsavaşın suçsuz mağduru. Evini-barkını, malını-mülkünü, varını-yoğunu, ailesinin büyük bir bölümünü, geçmişini ve gençliğine dair en güzel hatıraları demiryolunun güneyindeki topraklarda bırakıp göçmüş Türkiye’ye..

Türkiye’yi vatan bilmiş, Türkiye’de yaşayanları bacı-kardaş.. Canını, ırzını, namusunu, izzetini ve nefsini “emin” bildiği ülkeye ve halka emanet etmiş.

Sormadık, soramadık; Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Ali Şahin Hocadan öğrendik adını.

Adı; Türkiye..

****

Şimdi elinizi vicdanınıza götürün lütfen.

Ve söyleyin: Suriyelileri istememek, ne demek?

Canını, malını, ırzını, iffetini ve izzetini koryacağımıza inanarak ülkemize sığınan Türkiye ana gibi insanlara kapıyı göstermek…

Bu da yetmezmiş gibi, hangi tarihi kaynaktan öğrenmişsek; Arapları bizi sırtımızdan curduğunu dilimizden düşürmemek… Birkaç çıkarcının batılı ajanların elinde oyuncak olmalarına örnek gösterip aynı inancı paylaştığımız Türkiye ana insanları ve biir millet toptan karalamak, kötülemek ve reddetmek..

Bu kadar ucuz mu?

Bu kadar kolay mı?